26 Eylül 2011 Pazartesi

GÖZ ALDANMASI!

Ey gafil Nefsim! Etrafına ve dünyaya baktığın zaman her şeyin yerinde sabit durduğunu görüyorsun. Evin sabit, yolun sabit, köyün sabit, kentin sabit. İşin sabit, gücün sabit. Bunlarla kalmıyor fâni nefsini de o şeyler gibi sabit zannediyorsun.  Bu yüzden sadece dünyanın kıyametinin kopmasından endişeleniyorsun. Güya kıyametin kopmasına kadar yaşayacaksın gibi, yalnız ondan korkuyorsun. Bil ki, bu sadece bir his yanılmasıdır. Oysa, bu köprüden kimler kimler geçmiş, şu pınardan niceleri su içmiştir. 
---------------------------------------------------------------------
Yukarıdaki not, aşağıdaki Orijinal Metinden esinlenilerek yazılmıştır.
Ey gafil Said! Bil ki, galat-ı his nev'inden, gayet muvakkat dünyayı lâyemut ve daimî görüyorsun. Etrafına ve dünyaya baktığın zaman bir derece sabit ve müstemir gördüğünden, fâni nefsini de o nazarla sabit telâkki ettiğinden, yalnız kıyametin kopacağından dehşet alıyorsun. Güya kıyametin kopmasına kadar yaşayacaksın gibi, yalnız ondan korkuyorsun.


13 Eylül 2011 Salı

FANİYİM, FANİ OLANI İSTEMEM!


Aziz dostum, bil ki,
Nefis kendi varlığı dahil, alakadar olduğu her şeyin devamını ister. Hatta fani olan şeylere bile hayalinde bir beka elbisesi giydirir ve o şeyden ancak bu şekilde lezzet alır. Mesela bir öğrenciyi mutlu eden şey sınav sonucunun iyi olması değil, o sonuçtan sonra gerçekleşeceğini hayal ettiği gelecekteki tabloların şimdiki zamana taşınması, böylece o sonucun kazanımlarının gelecek zamanlara serpilmiş olmasıdır.
Lakin, var olanın devamını hayal etmek ne kadar mutluluk verirse, onun son bulmasının devamı da o kadar acı verir. Bahsedilen öğrencinin sınav sonucunu kimseyle paylaşamaması ne kadar büyük bir hayal kırıklığına sebep olurdu, bir düşünsene!
Öyleyse, Ey, ebediyet arzulayan nefis!
Fanilerin fenasından inlemektense, Baki O Zatın varlığından ışık al ki, yolun hep aydın olsun. Daimi O Zatın zikrine devam et ki, ölümlü Dünyan kaim kalsın!
---------------------------------------------------------------
Yukarıdaki not, aşağıdaki Orijinal Metinden esinlenilerek yazılmıştır.

İ'lem eyyühe'l-aziz!
Nefs-i nâtıkanın en yüksek matlubu devam ve bekadır. Hattâ vehmî bir devamla kendisini aldatmazsa hiçbir lezzet alamaz. Öyleyse, ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zâtın zikrine devam eyle ki, devam bulasın. Ondan nur al ki sönmeyesin. Onun cevherine sadef ve zarf ol ki kıymetli olasın. Onun nesim-i zikrine beden ol ki, hayattar olasın. Esmâ-i İlâhiyeden birisinin hayt-ı şuasıyla temessük et ki, adem deryâsına düşmeyesin.

Bediüzzaman Said Nursi

Mesnevî-i Nuriye - Zühre

10 Eylül 2011 Cumartesi

HASTALIKLAR ÖLÜMÜN KEŞİF KOLLARIDIR!


İ'lem eyyühe'l-aziz! (Ey aziz dostum, bil ki;)
Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan (işlerinden) kazandığına mesrur (mutlu) ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz.
Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun.
Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir (görünmüş). Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış.
Vücudunda tavattun etmeye (yerleşmeye) niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır.
Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa'y ve çalışmalarına bağlıdır.
Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı (can çekişme) uyandırmadan evvel uyan!

Bediüzzaman Said Nursi
Mesnevî-i Nuriye'den, Habbe